Yunanlılar, 1919’un 15 Mayısında, büyük ideallerini gerçekleştirmek için İzmir’i işgal etmişlerdir. Batı Anadolu’yu, haçlı güruhunun son temsilcisi edasıyla zulümden geçirmişlerdir. Hangi köye gitseniz hangi ihtiyara sorsanız bu dönem hakkında söyleyecek bir acı gerçeği vardır. Yazımızın konusunu oluşturan yaşanmış bu hikâye Yunanlıların yaptığı zulümlere sadece bir örnektir.
Bu hikâye, Kütahya’nın Hisarcık ilçesinin Hasanlar köyü sakinlerinden Neslihan Mor ve Ümmü Uymaz’dan derlenmiştir. Aynı hikâye Simav’da “Nazife Hanım’ın Ağıtı” adıyla anlatılmakta ve “Nazife’nin Urganı” adlı da bir türkü ile dillendirilmektedir. Bu hikâye ve türkü Ertuğrul Erdoğdu ve Cihat Pala’nın hazırladıkları Simav kitabından okunabilir. Recep Albayrak ise Nazife ya da Nazik Hanım hakkında şunları söyler: “Nazik ya da Nazife Hanım Ege yöresinden güzel bir kadındır. İstiklal Harbi yıllarında bir imamın entrikasıyla Rumlar tarafından kaçırılır. Atina’da zorla evlendirildiği eşinden üç çocuğu olur. Burada tanıştığı Ahmet Bey isimli bir Türk denizcinin yardımıyla Türkiye’ye döner. Yolda çocuklarını suya atar.” Hisarcık’tan derlediğimiz aşağıdaki hikâye de bu hikâyenin varyantlarından biridir. Hikâyenin Hisarcık’ta anlatılanı şöyledir:
“Yunan kuvvetleri Eskişehir’i işgal etmişlerdir. Halkı tam manasıyla kargaşa ve korku sarmıştır. Çünkü Yunan askerlerinin Ege’de yaptığı zulümler halkın kulağına gitmiştir. Halk sokağa çıkmaya bile çekinmektedir. Ankara’daki meclis durumun vahametini iyi bildiği için meclisi daha doğudaki bir şehre taşıma planları yapmaktadır. Yunan kuvvetleri şehirde hâkimiyeti sağlamıştır. Başta hükümet konağı olmak üzere resmi dairelere el konularak bir süre sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Yunan kuvvetleri komutanı kendisine bir ev seçerek yerleşmiştir.
Aradan bir iki gün geçtikten sonra, Yunan komutan kaymakamı yanına çağırarak ahlaksız bir istekte bulunur. Şehrin en güzel kızını kendisi için ister. İsteğinin gerçekleşmemesi durumunda halkı kurşundan geçireceği tehdidinde bulunur. Kaymakam, bu aşağılık isteği çaresiz kalarak yerine getirmeyi kabul eder.
Şehrin en güzel kızı, Nazik adlı güzeller güzeli bir kızdır. Nazik nişanlanalı on beş gün olmuş ama nişanlısı düzenli orduya katılmak üzere Ankara’ya gitmiştir. Nazik, elindeki kınası bile kurumadan ayrılık acısına düşmüştür. Kaymakam Nazik’i anne ve babasının elinden zorla alarak Yunan komutanına teslim eder. Yunan komutan Nazik’in güzelliği karşısında büyülenmiştir. Komutan, Nazik’i bir savaş ganimeti gibi görerek başkent Atina’ya gönderir. Nazik Atina’ya varınca kralın bir akrabasıyla zorla evlendirilir. Evliliğinden yıllar geçmiş ve üç çocuğu olmuştur. Nazik, tüm baskılara rağmen dinini değiştirmez. Bir Yunanlı ile evli olduğunu ve ondan çocukları olduğunu yıllar geçmesine rağmen bir türlü kendisine yediremez. Hatta çocuklarını bu yüzden sevmemektedir. Çünkü Yunanlıların, Anadolu’daki zulümlerini unutmamıştır.
Nazik Türkiye’ye dönmeye karar verir. Türkiye’ye gidecek bir gemi kaptanı ile anlaşır. Yüklü miktarda para verdiği kaptan, onu Türkiye’ye götürmeyi kabul eder. Kavilleştikleri gün güneş doğmadan yola çıkarlar. Nazik çocuklarını da yanına alır. Kocası, Nazik’in kaçtığını anlasa da iş işten geçmiştir. Gemi tam denizin ortasındayken Nazik çocuklarını denize atmaya karar verir. Çocukları Nazik’e:
“Ne olur anne, atma bizi denize
İstersen, hemen döneriz dinimize”
deseler de Nazik çocuklarını Ege denizinin serin sularına atar. Artık onu hayata bağlayan hiçbir şey kalmamıştır. Nazik, önce İzmir’e daha sonra da Eskişehir’e ulaşır. Tek isteği son nefesini ülkesinin toprağında vermektir. Memleketine varınca anne ve babasını bile görmeden canına kıyar.”
Nazik’in annesi bu duruma çok üzülmüş ve kızının arkasından birçok mani yakmıştır. Bu maniler,
Turnam turnam
Yunan sende durmam
nakaratıyla türkü olarak da söylenmektedir. Manilerden derleyebildiklerimiz şunlardır:
Palaskası belinde
Acı türkü dilinde
Tut Allah’ım elimden
Kaldım Yunan elinde
Atina’ya yol gider
Yüreğime kan gider
Nazif Hanımı sorarsan
Gece denizde gider
Atina’nın üzümü
Söyleyemem sözümü
Üç kuzumu atarken
Yumuverdim gözümü
Arabaya bindirdim
Dağı taşı gezdirdim
Yunan dölü demedim
Ak sütümü emzirdim
Arabaya bindirmem
Bindirirsem indirmem
Köye götürüp de
Yunan dölü dedirtmem
Atina’nın hamamı
Yandan çıkar dumanı
Kimselerden şüphem yok
Öldürseler imamı
Yumurtanın kurdu yok
Gözlerimde uyku yok
Sür gemici gemiyi
Yunanlardan korkum yok
Kabaklar köken attı
Yunanlar sulha yattı
Eskişehir muhtarı
Beni Yunan’a sattı
Arpalar hasat oldu
Nişanlım nasıl oldu
Ellerimin kınası
Yunana nasip oldu
Elma attım denize
Dalmadı çıktı düze
Atma annem denize
Döneriz dinimize
Atina’nın yanında
Asilik var karnında
Üç çocuğunu sorarsan
Balıkların karnında
Kırda kavak biter mi?
Dibinden su teper mi?
Sen gâvur ben Müslüman
Bize nikâh düşer mi?
Çiğ yumurtayı içmem
Pis Yunan bize düşman
Sür gemici gemini
Ben dinimden vazgeçmem
Çiğ yumurta yemedim
Yunana baba demedim
Atma annem denize
Gideriz Türk ebemize
Yumurtanın sarısı
Yere düştü yarısı
Kınamayın arkadaşlar
Olduk Yunan karısı
Çiğ yumurta pişer mi?
Yere düşer şişer mi?
Sen gâvur ben Müslüman
Bize nikâh düşer mi?
Atina hamam oldu
Çilemiz tamam oldu
Biz Yunan’a gideli
Yedi yıl tamam oldu
Atina’nın urganı
Üstüme çektim yorganı
Müjde edin anneme
Çifte kessin kurbanı
Aç annem kapıları
Yunandan kızın geldi
Benim kızım gideli
Yedi yıl uzun geldi
Elindedir bir çocuk
Başında ince boncuk
Koyuver Yunan beni
Evimize varen buycuk
Atina’dan kuş uçtu
Ankara’ya zor düştü
Aramayın Yunanlar
Nazik sizden vazgeçti
Kara tren geçiyor
Sorun bakalım ne diyor
Yunandan kurtulanlar
Güle güle geliyor
Kara tren geçti mi?
Kömürleri yetti mi?
Kabrimi kazanlar
Hakkını helal etti mi?