TÜRKİYE'NİN NÜKLEER SİLAH GEREKSİNİMİ
Prof.Dr.Tuncay USLU
Bir ülkenin bağımsız kalabilmesi, toprak bütünlüğünü koruyabilmesi ve nesillerin yaşamlarını garantiye alabilmesi için gereken unsurların başında şüphesiz milli güvenlik ilk sıradadır. Milli güvenlik deyince ilk akla gelen silah gücüdür. İnsanlık tarihine baktığımızda silah gücünü elinde bulunduran ülkeler, diğer ülkeler tarafından işgal edilemediği gibi her zaman hükmeden ve dünya tarihine, siyasetine yön veren ülke konumunda olmuşlardır. Önceleri, ülkelerin savunma güçlerinin büyüklüğü top, tüfek, tank, uçak gemi, füze vb. silahlar ile ölçülürken, ikinci dünya savaşında Amerika’nın Japonya’nın iki şehrine attığı atom bombası dünyayı nükleer silah gerçeği ile tanıştırmıştır. İki şehri neredeyse tamamıyla yok eden atom bombası milli güvenlik ve gelecek garantisi için nükleer dışı silahların sayısının ne kadar fazla olursa olsun kesinlikle yeterli olmayacağını ortaya koymuştur. Önceleri sadece atom bombası ile eşdeğer olan nükleer silah kavramı kapsamına nötron ve hidrojen bombalarını da katarak çok daha korkutucu bir boyut kazanmıştır. Günümüzde, Japonya’ya atılan atom bombalarının en az 1000 katı daha güçlü nükleer silahlar mevcuttur.
Amerika ve onun ardından nükleer silah yapmayı başaran Rusya, İngiltere, Çin ve Fransa’nın oluşturduğu beşli grup, diğer ülkelerin bu güce sahip olmasını istemediğinden, 1970 yılında NPT (Nükleer silahların yayılmasını önleme antlaşması) denilen ve kendi nükleer silahlarını meşrulaştırıp diğer ülkelerin ise bu silahlara sahip olmasına engel olan tezgâh anlaşmayı dünyanın büyük bölümüne kabul ettirdiler. Ne yazık ki, Türkiye de antlaşmayı imzalayan ülkeler arasındadır. Çifte standartlı bu komik antlaşmaya göre bu beş ülkenin diğer ülkelere nükleer silah veya teknolojisini sağlaması, diğer ülkelerin de nükleer silah gücü için çalışması yasaklanıyordu. Bu antlaşmayı imzalamayan Hindistan, Pakistan ve İsrail ve anlaşmadan çekilen Kuzey Kore de şu anda nükleer silah sahibi olan ülkeler arasındadır. Günümüzde, Rusya’nın 8000, Amerika’nın 7500, İsrail’in 400, Fransa’nın 300, Çin’in 250, İngiltere’nin 225, Pakistan’ın 120, Hindistan’ın 110,Kuzey Kore’nin 8 adet nükleer silahı bulunduğu çeşitli kaynaklarca belirtilmektedir. Nükleer silah sahibi ülkeler nükleer silahlarını sayıca düşürerek uluslararası tepkiyi azaltmaya çalışsalar da sayıca daha az fakat daha modern, güçlü ve etkili nükleer silah üretmeye ve araştırmaya devam etmektedirler.
Türkiye, nükleer silah üretme teknolojisine sahip olmadığına göre, nükleer silah gücü olmayan bir Türkiye, herhangi bir savaş durumunda nükleer silah gücüne sahip olası düşmanlarına karşı korumasız durumdadır. Çok sayıda ülke Türkiye aleyhtarı bir dış politika izlemektedir. Türkiye ile dost görünümünde olan birçok ülkenin de Türkiye ve Türkler ile ilgili gizli ajandaları bulunduğunu anlamak hiç de zor olmasa gerek. Bu sebeple, Türkiye’nin savunma stratejisini çok iyi oluşturması, olası saldırılara her an hazırlıklı olması, caydırıcılık gücünü yüksek tutması gerekmektedir. “
Son yıllarda milli savaş endüstrimizde (füze, uçak, top vb) gelişmeler olsa da nükleer silah kapsamı dışında olduğundan bir anlam ifade etmemektedir. Günümüzdeki nükleer silahların hedef ülkelerde tek bir insanı canlı bırakmayacak kadar etkisinin büyük olduğu düşünüldüğünde caydırıcılık gücünün ne kadar yüksek olduğunu anlamak zor olmaz. Türkiye şu anda birçok ülkenin nükleer bomba menzili içinde bulunmaktadır. Örneğin, İsrail’in elinde nükleer başlık taşıyabilen 6500 km menzilli füze sistemi mevcuttur. Akdeniz’deki denizaltıları nükleer silah donanımlıdır.
Nükleer silahı bulunan ülkeler caydırıcı oldukları kadar prestij sahibi de olmakta, diğer uluslararası konularda ve diplomatik görüşmelerde de avantaj sağlamaktadırlar. Türkiye’nin, aleyhindeki terör faaliyetlerine destek veren ülkeler üzerinde baskı kurumaması, dünyadaki Müslümanlara ve Türklere uygulanan zulüm ve katliamlar karşısında (Doğu Türkistan, Karabağ, Filistin, vb yerlerde) sonuç verici adım atamaması vb. dış politika yetersizliklerinin asıl sebebi nükleer güce sahip olmayışın doğurduğu güven eksikliğidir. Nükleer silaha sahip ülkelerin dış politikada başları her sıkıştığında “gerekirse nükleer silah kullanırız” şeklindeki tehditleri (Örneğin, Körfez savaşı sırasında Amerika’nın, NATO’nun bazı faaliyetleri karşısında Rusya’nın, İran’ın nükleer silah edinme çabaları karşınında Fransa’nın) nükleer silahların kendisine sahip olan ülkelere verdiği güven ve cesaretin büyüklüğünü göstermektedir. Eski İsrail Başbakanı’nın Arap tehdidine karşı “petrol Araplarda ise kibrit bizde” sözü de nükleer silahların caydırıcılık ve özgüven artırıcı özelliğine diğer bir örnektir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin herhangi bir nükleer veya konvansiyonel saldırıya karşı koyabilmesi, olası düşmanları için caydırıcı olabilmesi, nesillerinin yaşam geleceğini garanti altına alabilmesi, kendisi ve kardeş ülkeleri yararına daha etkili dış politikalar oluşturabilmesi için, nükleer silah üretme teknolojisine sahip olması gerekmektedir. Uluslararası siyaset arenasında, ekonomi, teknoloji, ve bilim alanlarında bu konuda gerekli adımlar atılmalıdır.